Açık bıraktığımız lambalardan, boşa akıttığımız sulara, tükettiğimiz ürünlere göre birey olarak Dünya Gezegenine verdiğimiz bir zarar var. Bu tüketim sürecinde çevreye yaydığımız karbondioksit miktarı, aynı zamanda bizim karbon ayak izimizdir.
“Karbon ayak izi, her insanın ulaşım, ısınma, enerji tüketimi veya satın aldığı her türlü ürün neticesinde atmosfere yayılmasına neden olduğu karbon miktarını anlatmak üzere kullanılan bir terimdir.”
Ayak izimizi azaltarak, yaşadığımız yerin havasının temiz kalmasına katkıda bulunabiliriz. Çok karbon salan, egzosu bozuk araç gibi havayı kirleten insanımsı bireyler mi olmak istiyoruz, yoksa sağlıklı bir çevre için kendimize göre küçük ama dünya için önemli adımlar mı atmak istiyoruz?
Karbon ayak izimizi nasıl azaltabiliriz?
Elektrik kullanımından tutun, suyun kullanımına kadar tüketirken savurganlığa son vermekle, dolabımızda giysilerimiz varken, yenisini almaktan vazgeçmekle başlayabiliriz mesela…
Yerel Yönetimleri yenilebilir enerjilere, güneş enerjisine yatırım yapılması için teşvik edebiliriz.
Ama çok daha basit bir şey yapabiliriz. Akçakoca’da trafiğe çıkan araç sayısını azaltabiliriz. Daha dün annemin kuşağı ( 87 yaşında) Akçakoca’dan Karabük’e yürürken, Benim kuşağım Osmaniye’den Döngelli’ye yürüyerek giderken, ( üstelik yürüyüşün sonunda fındık toplama işi de var) Bugün insanlarımız Çuhallı- Merkez arası çok kısa mesafede bile araç kullanıyorlar. Daha güçsüz ve sağlıksız bireyler olmamızın temelinde, hayatımızı kolaylaştırdığını sandığımız tuzaklar var. Yürümüyoruz, araç kullanıyoruz ama sonra sağlığımıza ve fit bir vücuda kavuşmak için spor yapmaya çalışıyoruz. Yaşam biçimimizi değiştirerek, sporu hayatımızın geneline yaymak yerine, bir süre yürüyoruz, koşuyoruz, spor salonlarına gidiyoruz ama ardından 1.5 km. lik mesafe için araç kullanıyoruz. Aracımızın tükettiği her bir yakıt, üretim yapmadan, savurganca kullandığımız Dünya kaynaklarını azaltırken, Dünyamızı koruyan tabakayı, ozonu da yıpratıyor. Özel araç sahipleri, özellikle yaz aylarında, kaldırımları işgal etmeyiniz. Yakın mesafelere yürüyerek gitmeyi veya toplu taşıma araçlarını kullanmayı deneyiniz. Bakın size, sağlığınıza ve de kesenize çok iyi gelecek.
“Benden sonra tufan” anlayışında bencilce yaşamaya öylesine odaklanmışız ki, İnsan olmanın, insan doğmaktan çok, insanlığa faydalı bireyler olmaktan geçtiğini unutmuşuz. Etrafımıza baktığımızda, yardıma hazır, komşusu açken, tok yatamayan, aç-susuz hayvan gördüğünde, görmezden gelemeyen merhametli, yardımsever insanlardan çok, ağaç olsalar gölge etmeyecek kadar bencil bireylerin arttığını görüyoruz. Ramazan ayında bir nebze artan duyarlılık bile bayramda kayboluyor. Oysa biz insan olarak geldik. Tekamül etmeye, evrene fayda sağlamaya, tüm aleme merhem olmaya geldik. Burada yaptıklarımızla sınanıyoruz. Aldığımız eşyalarla, tükettiklerimizle değil, var ettiklerimizle var olacağız.
Tükettikçe, ruhlarımız kayboluyor. Bunca öfke, sevgisizlik, savaşlar ruhlarımıza ya da iç sesimize kulak vermediğimiz için devam ediyor. Yazımı buraya kadar okuma sabrını gösteren kaç kişi, kendi karbon ayak izinin peşine düşüp azaltmaya çalışacak? Belki hiç kimse… Ben yine de yazmaya devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki; evrene düşen her güzel sözün değerini, yaşamlarımızın en acımasız öğütücüsü zaman bilir. Gün gelir, yaptıklarımız, yapamadıklarımız ve görmezden geldiklerimiz önümüze bir yaprak gibi düşer…
Payınıza güzel şeyler düşmesi dileğiyle…
Nermin Alpay