Akçakoca’nın kalkınma önceliklerine yönelik tartışmaların son dönemde artması, bu konuda ortada bir kafa karışıklığının olduğunu gösteriyor.
İlçeye OSB’nin kuruluyor olması ve ağır sanayi firmalarının pek yakında faaliyete geçecek olması, çevre duyarlılığını tetikleyip bu alanda çeşitli soruların ortaya atılmasına ‘haklı olarak’ yol açsa da, buradaki temel problem, bu tartışmaların Akçakoca’nın kalkınma fırsatlarını erteleyip ertelemeyeceği meselesi.
Akçakoca’nın turizmle kalkınmasına dayanan öneri nasıl ki tarımı dışarıda bırakmak olarak görülemeyekse, işsizlik ve istihdam sorunlarını büyük ölçüde ortadan kaldıracak olan sanayi kuruluşlarının faaliyetlerini de turizmi baltalamak olarak okumak doğru bir bakış açısı değil.
Buradaki en doğru perspektif, 3 farklı alanda ve birlikte kalkınmayı içeren fakat doğa ve çevreyi tahrip etmeden, Mavi Bayrak ve Cittaslow kriterlerine halel getirmeyen, entegre bir modeli temel alan perspektif olmalıdır.
Bu perspektif daha önce denenmemiş ve benzeri başka yerlerde var olmayan model de değildir. Türkiye’nin birçok bölgesi tarımı, turizmi ve sanayiyi bir arada kullanarak büyüme modelini tercih etmesiyle biliniyor. Bursa ve Antalya bunlara örnek verilebilir.
Antalya’ya özel bir vurgu yapmak gerekirse, Antalya bu çeşitliliği yönetebilmesi, coğrafi avantajlarını ve iklimini iyi değerlendirmesi sayesinde kalkınmasını mümkün kılmıştır. 4 ayrı OSB’si olan Antalya, sanayi tesislerinin çokluğunun yanı sıra, tarımda ülkenin lokomotifi, tuizmde de başkentidir.
Bu, diğer bölgeler için de uygulanabilir bir model olabilir. Burada her bölgenin kendi potansiyelini değerlendirmesidir önemli olan. Akçakoca için de benzer başarılar pekâlâ sağlanabilir, ancak her yerin olduğu gibi Akçakoca’nın da kendine özgü bir strateji geliştirmesi her şeyden önemlidir.
Evet, tarım, sanayi ve turizmi birlikte kullanarak kalkınmak mümkün. Bu alanları birbirine entegre edecek bir ortak akıl ile hızla büyümek hayal değil.
Öncelikle belediye yönetimi, kamu idaresi, özel sektör ve üniversiteler arasında güçlü bir işbirliği kurmalıyız. Stratejik planlama, sürdürülebilirlik ve yenilikçi çözümlerle bu üç alanda da dengeli bir gelişim sağlayabiliriz.
Bu süreçte toplumsal katılım belki de her şeyden daha önemli. Üreticilerimiz başta olmak üzere, ilçe halkının doğaya zarar vermeyen, kimyasallardan mümkün mertebe arındırılmış bir fındık üretimi yapması; sanayicilerimizin çevreyi kirletmeyen bir üretim modelini baz almaları ve turizm işletmelerimizin çağın gereklerine uygun adımlar atması, kamu denetiminin yanı sıra, toplumsal farkındalığı artırmakla mümkün hale gelecektir.
.