DOLAR 35,5594 0.16%
EURO 36,5618 -0.36%
ALTIN 3.080,73-0,39
BIST 9.977,941,13%
BITCOIN 37106711,36%
Düzce

AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

EĞİTİM SEN 2024/25 YILI BİRİNCİ DÖNEM RAPORUNU KAMUOYUYLA PAYLAŞTI
1139 okunma

EĞİTİM SEN 2024/25 YILI BİRİNCİ DÖNEM RAPORUNU KAMUOYUYLA PAYLAŞTI

ABONE OL
19/01/2025 15:27
EĞİTİM SEN 2024/25 YILI BİRİNCİ DÖNEM RAPORUNU KAMUOYUYLA PAYLAŞTI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

2024 / 25 eğitim öğretim yılının birinci yarıyılı, geçmişten günümüzde varlığını sürdüren yapısal sorunlara çözüm üretilmediği bir dönem olmuştur. Eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları artarak devam etmiştir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, okul öncesi eğitimden başlayarak eğitimin bütün kademelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ÇEDES benzeri proje ve protokoller, başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemeyi sürdürmüştür.

2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında yıllardır çözüm bekleyen okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri giderilmemiş, kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitimden kaynaklı sorunlara çözüm üretmek yerine alınan kararlarla yeni mağduriyetler yaratılmıştır. Özellikle deprem bölgelerinde okul binalarının yeniden inşası ve güçlendirilmesi çalışmaları yetersizdir. Kalabalık sınıflar ve eksik derslikler, öğrencilerin sağlıklı bir eğitim ortamına erişimini zorlaştırmıştır.

2024/’25 eğitim-öğretim yılı başında “tasarruf tedbirleri” kapsamında taşımalı eğitimden yararlanan bir milyonu aşkın öğrencinin yüzde 30’una denk gelen sayıda öğrenci taşımalı eğitim kapsamından çıkarılmış, bazı bölgelerde servisler tamamen kaldırılmıştır. Bu durum başta kız çocukları olmak üzere, çok sayıda öğrencinin eğitime erişim hakkının bizzat devlet eliyle engellenmesi anlamına gelmiştir.

Deprem bölgelerinde eğitimde normalleşme çabaları, 2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında yetersiz kalmıştır. Birçok okulda eğitim, konteyner sınıflarda ve geçici yapılar içinde devam etmiştir. Öğretmen eksikliği, altyapı sorunları ve psikososyal destek yetersizliği, depremzede öğrencilerin eğitim hakkını olumsuz etkilemiştir. Kalıcı okul inşaatlarının yavaş ilerlemesi, çocukların uzun süre eğitim kaybı yaşamasına neden olmuştur. Depremden etkilenen bölgelerdeki birçok öğrenci, maddi imkansızlıklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamış, öğrencilerin barınma ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlarının karşılanamaması eğitim sürecini olumsuz etkilemiştir.

2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında 20 bin sözleşmeli öğretmen ataması yapılmıştır. Ancak öğretmen atamalarında mülakat sisteminin devam etmiş ve bu durumun torpil ve liyakatsizlik iddialarına yol açmıştır. Eğitim Sen başta olmak üzere tüm sendikalar ve meslek örgütlerinin mülakatların kaldırılması ve atamaların yalnızca KPSS puanı esas alınarak yapılması için defalarca çağrıda bulunmasına rağmen mülakat uygulaması nedeniyle yazılı sınavdan yüksek puan alan binlerce öğretmen mülakat sınavı sonucunda elenmiştir. Mülakat sonuçlarının şeffaf bir şekilde açıklanmaması atamalara dair güvensizliği daha da artırmış, bu durum yeni öğretmen intiharlarını gündeme getirmiştir.

Eğitim dışına itilen çocuk sayısı son üç yılın en yüksek seviyesindedir

Son yıllarda özellikle eğitime erişim başta olmak üzere çocukların en temel haklarından yararlanma oranlarında keskin bir düşüş gözlemlenmektedir. Bu düşüş 2023-2024 eğitim öğretim yılında da devam etmiştir. Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre, 2023-24’te eğitim dışındaki çocuk sayısı yüzde 38,4 artarak yaklaşık 612 bin 814’e yükselmiştir. Zorunlu eğitimde olması gereken 200 bine yakın çocuğun eğitim dışında olduğu araştırmaya göre okuldan ayrılmalar yüzde 74 oranıyla en çok ortaöğretim seviyesinde yaşanmıştır.

2023-24’te eğitim dışındaki çocukların yüzde 53,6’sı erkek yüzde 46,4’ü kız çocuktur. Geçici koruma altındaki Suriyeli çocukların sayısı, 14-22 yaş aralığında mesleki eğitim merkezi (MESEM) öğrencileri ve açık öğretime kayıtlı 18 yaş altı öğrencilerde bu sayıya dâhil edildiğinde örgün eğitimin dışında bırakılan çocuk sayısı 1 milyon 578 bin 941 olmaktadır. Bu veriler ile eğitim dışındaki çocuk sayısı son üç yılın en yüksek seviyesine çıkmaktadır. Öte yandan okul terklerinin özellikle 15-17 yaş grubundaki çocuklarda daha fazla olduğunu gösteren araştırmaların sebepleri arasında en yaygın olanların çocuk yaşta evlilikler ve çocuk işçiliği olduğu görünmektedir. TÜİK verilerine göre zorunlu eğitim çağındaki 15-17 yaş grubundaki çocukların yüzde 22,1’i iş gücüne katılmaktadır. İşgücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bu oranın erkek çocuklar için yüzde 32,2 iken bu oran kız çocukları için yüzde 11,5 olduğu görünmektedir.

Türkiye’de, özellikle kırsal bölgelerde kız çocuklarının okullaşma oranları, erkek çocuklarına kıyasla daha düşüktür. Bu durum, geleneksel toplumsal normların, ekonomik faktörlerin ve ailelerin kız çocuklarını eğitime teşvik etme konusundaki isteksizliklerinin bir sonucudur. Ailelerin geleneksel değerleri, kız çocuklarının eğitime erişiminde büyük bir etkiye sahiptir. Çocuk yaşta zorla evlendirilmeler, kız çocuklarının eğitimlerini yarıda bırakmalarına neden olan önemli bir toplumsal sorundur. Bu durum, eğitimsiz kadınların yaşam boyu süren sosyo-ekonomik dezavantajlarla karşılaşmasına yol açmaktadır

2024/’25 eğitim-öğretim yılının ilk yarıyılında eğitimde dinselleşme pratikleri hız kazanmış ve çeşitli uygulamalarla eğitim sisteminin laik, bilimsel ve kamusal niteliği ciddi şekilde zedelenmiştir. Okullarda çeşitli dini vakıf ve derneklerin etkinlikleri artırılarak, öğrenciler söz konusu etkinliklere yönlendirildiği görülmüştür. Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) çeşitli dini vakıf ve derneklerle yaptığı protokoller, okullarda bu yapıların etkin bir şekilde faaliyet göstermesine zemin hazırlamıştır. Bu vakıf ve dernekler, özellikle “değerler eğitimi” adı altında öğrencilerin dini içeriklerle yoğun şekilde karşılaştığı etkinlikler düzenlemiştir. Bazı okullarda bu etkinliklerin zorunlu hale getirildiği gözlemlenmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli tarikat ve cemaatlerin ülke çapında, çocukların kişilik ve karakterinin büyük ölçüde şekillendiği 4-6 yaş gurubuna yönelik olarak Kur’an kursları faaliyetlerini artırarak sürdürmektedir. Gerek Anayasa’da yer alan laiklik ilkesi, gerekse 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre eğitim laik, bilimsel ve pedagojik esaslara dayanmalıdır. 4-6 yaş grubundaki çocuklar zorunlu eğitim çağının dışında olmalarına rağmen Diyanet başta olmak üzere, tarikat ve cemaatlerin bu yaş grubuna yönelik her türlü dini eğitim etkinliği Anayasaya, Milli Eğitim Kanununa ve eğitim biliminin temel ilkelerine aykırıdır.

MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2023/’24 eğitim öğretim yılı boyunca ÇEDES kapsamında 21 bin 372 okulda 996 bin 886 öğrenci, 1 milyon 993 bin 772 veliye ulaşılmıştır. MEB her ne kadar Diyanet personelinin okullarda görevlendirilmediği iddia etse de pek çok ilde ÇEDES projesi kapsamında imamların, vaizlerin ve diyanete bağlı olarak çalışan memurların okullarda “manevi danışman” olarak görevlendirildiği bilinmektedir.

2024/’25 eğitim-öğretim yılının ilk yarısında öğrenciler ve veliler, artan okul ve kırtasiye masraflarıyla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik zorluklar, yüksek enflasyon ve derinleşen ekonomik kriz, eğitim giderlerini de ciddi anlamda katlamıştır. Yüksek kayıt ücretleri ve zorunlu bağış uygulaması, kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri vb. gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, öğrenci ailelerin bütçelerinde büyük gedikler açmaya başlamıştır. Bu durum, özellikle dar ve orta gelirli ailelerin eğitim masraflarını karşılamalarını zorlaştırmıştır.

MESEM

2021 yılının aralık ayında 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) yaygınlaştırılması ve meslek lisesi öğrencilerinin işletmelerde ucuz işgücü olarak çalıştırılmasının önü açılmıştır. Çocukların ucuz işgücü olarak kullanılarak kamu kaynaklarının sermayedarlara aktarılmasının bir yolu şeklinde tasarlanan MESEM’ler uygulamanın başladığı günden bu yana çocukları çarklarında acımasızca öğüten bir sistem haline gelmiştir.

MESEM ‘in çarkları, çocukların bir gün okula gittiği diğer günler belirlenen sanayi işletmesinde staj adı altında çalıştırılması şeklinde işlemektedir. Uygulama kapsamında çocuklara asgari ücretin üçte biri oranında staj ücreti verilirken, bu ücretin üçte ikisi kamu kaynaklarından karşılandığı için çocukların emeği, patronlara bizzat siyasi iktidar tarafından adeta altın tepside sunulmaktadır.

MESEM projesi iş yerlerinin ağır ve tehlikeli işler kapsamında araştırılması, iş yerlerindeki makinelerin iş sağlığı ve güvenliği kanunu çerçevesinde denetlenmesi ve iş kazalarıyla ilgili sorumlular hakkındaki hukuki sürecin takip edilmesi 16 yaş altı çocukların staj adı altında denetimsiz, kontrolsüz, tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çalıştırılması yasakken, çocuklar iş cinayetlerinde yaşamını yitirmeye devam etmektedir. Bugüne kadar MESEM kapsamında olan 12 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Yaşanan can kayıpları, kazalar ve hastalıklar MESEM programını ve bu program kapsamındaki iş yerlerinin denetlenmesi gerektiğini göstermektedir. MEB’in 2023/’24 örgün eğitim istatistiklerine göre MEB bünyesinde olan 377 Mesleki Eğitim Merkezi kapsamında “bir gün okul, dört gün işte” olanların sayısı 421 bin 520’dir. MESEM ’lerde eğitim görenlerin 339 bin 556’sı erkek (yüzde 80), 81 bin 964’ü (yüzde 20) kadındır. Özel Mesleki Eğitim Merkezi sayısı 4’tür ve devam eden öğrenci sayısı 1.189’dur. Yaygın eğitim kapsamında Mesleki Eğitim Merkezlerine devam eden kursiyer sayısı ise 385 bin 956’dır.

ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ KANUNU (ÖMK) TÜM ELEŞTİRİLERE RAĞMEN YASALAŞMIŞTIR

2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunları Millî Eğitim Bakanlığı’nın yine gündeminde olmamıştır. Eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve özlük hakları ve geleceğine yönelik talepler görmezden gelinirken, insanca yaşam ve insan onuruna yakışır ücret talepleri yok sayılmıştır.

Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmenlerin ekonomik sorunlarına çözüm üretmeyen, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, öğretmenler arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği derinleştiren Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) düzenlemesi bütün itirazlara rağmen TBMM’de yasalaşarak yürürlüğe girmiştir

EĞİTİM EMEKÇİLERİ SIK SIK OKULDA ŞİDDETİN HEDEFİ HALİNE GELMİŞTİR

Toplum olarak hayatımızın her aşamasında evde, sokakta, iş yerlerinde her gün karşı karşıya kaldığımız şiddet olgusunun uzun süredir okullarımızı da sarmalamış olması çok sayıda eğitim ve bilim emekçisinin şiddetin hedefi haline gelmesine neden olmaktadır. Öncelikle bilinmelidir ki okullarımızın sık sık şiddet haberleriyle gündeme gelmesinde başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere iktidarın, bürokratların ve yandaş medya kurumları ile toplumun birçok kesiminin sorumluluğu vardır. Toplumsal hayatın her aşamasında yer alan şiddet olgusu, eğitim kurumlarını, işyerlerimizi ve öğretmenlerimizi de hedef almıştır.

Bugüne kadar eğitimden sorumlu olan bütün bakanların yaptıkları açıklamalarda eğitim sisteminde yaşanan olumsuzlukların sorumlusu olarak öğretmenleri göstermesi, CİMER uygulamasının eğitim emekçilerine karşı bir sopaya dönüştürülmesi, MEB’in eğitimde yaşanan sorunlara çözüm üretmek yerine öğretmenleri ve idarecileri veli/öğrenci karşısında tek muhatap olarak bırakması, eğitim emekçilerine yönelik şiddete zemin oluşturmaktadır. 2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında ülkenin çeşitli yerlerinde eğitimciler sık sık öğrenci ve velilerin şiddetine maruz kalmıştır.

Türkiye’nin her yerinde eğitim kurumlarında birbirine benzer şekillerde eğitim emekçilerini hedef alan şiddet olaylarının yaşanması, şiddetin arkasındaki nedenlerin ortaya çıkarılmasını, eğitim kurumlarında eğitim emekçilerinin can güvenliğinin sağlanmasını gerektirmektedir.

SONUÇ

2024/’25 eğitim-öğretim yılının ilk yarıyılında ortaya çıkan tablo, eğitim sistemimizin yıllardır çözülmeyen ve giderek derinleşen yapısal sorunlarını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Eğitim politikalarının “piyasa” ve “din” merkezli olarak biçimlendirilmesi ve iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine göre biçimlendirilmesi hem öğrencilerin hem de eğitim emekçilerinin haklarını ve ihtiyaçlarını göz ardı eden bir anlayışın sonucudur. Öğrencilerin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamaması, bölgesel farklılıklar, eğitim emekçilerinin çalışma koşulları, öğrencilerin temel eğitim ihtiyaçlarının karşılanamaması, bilimsel laiklik eğitimden uzaklaşma, bu dönemin en belirgin sorunları olarak öne çıkmıştır.

Eğitim Sen olarak, bu sorunların yalnızca günübirlik tedbirlerle değil, köklü ve kamusal eğitim politikalarının benimsenmesiyle çözülebileceğini savunuyoruz. Kamusal eğitim politikalarının odağında, bilimin ışığında, eşitlik ve laiklik temelinde bir eğitim sistemi inşa etmek yer almalıdır. Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılaması için zorlandığı, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir.

Türkiye’deki bütün eğitim kurumları, iktidarın ırkçı, mezhepçi, ayrımcı ve otoriter uygulamaları nedeniyle gerçek işlevlerinden hızla uzaklaştırılmıştır. Herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanabilmesi için eğitim herkesi kapsamalı, yeterli sürede verilmeli, yaşam boyu ulaşılabilmeli, kamusal bir anlayışla parasız olmalı, içeriği çağdaş, bilimsel ve laik olmalıdır. Okullarda verilen eğitimin içerik bakımından dini esaslara göre değil, bilimsel esaslara dayalı olması, eğitimin gerçek anlamda laik ve demokratik bir yapıda örgütlenmesi yönündeki mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ