11 Şubat 2018 Pazar
Bir kitap…
MARMARA KIRAATHANESİ- Beyazıt’ta Bir Hayat Sahnesi-CEM SOKMEN
“Sezai Karakoç’u masada oturmuş şiir okurken, yazarken görüyoruz.
Üstat Necip Fazıl nutuklarından birini veriyor yüksek sesle.
Sahaflar Çarşısında gezinirken Muzaffer Ozak çıkıyor birden karşımıza.
Erol Güngör ve Dündar Taşer köşede bir masada Türkiye’yi konuşuyor.
Osman Yüksel Serdengeçti Fethi Gemuhluoğlu ….
Geçmişe yolculuk yaparken aslında bugünümüzü onlarla nasıl kıymetlendirdiğimizi daha iyi anlıyor.”
Bu kitap benim içinde geçmişe bir yolculuk oldu.
Marmara Kıraathanesinin son demlerine yetişmiştim ancak yukarıdaki alıntıdaki sağ/muhafazakâr entelektüeller Marmara Kıraathanesini neredeyse tamamen terk etmişlerdi.
Çıka çıka Mehmet Ali Ağca çıkmıştı(!) benim yetiştiğim dönemden.
Sağ/muhafazakar camia için bir dönemi simgeleyen bu kıraathanede bir sandalyeye oturup bu sohbetleri keşke dinleyebilseymişiz diyecek çok kişi çıkacaktır Akçakoca’da bu kitabı okudukları takdirde.
Marmaratör(Marmara Kıraathanesi müdavimlerine bu ad verilirdi) olanlar ise nostaljik duygular ile dolacaklardır.
Bir Kitap: Rıza Yıldırım… Aleviliğin Doğuşu-Kızılbaş Sufiliğin Toplumsal ve Siyasal Temelleri
*Kitabı okuduğunuzda Kızılbaşlık nedir, Aleviliknedir, Şiilik nedir sorularına muhatap olduğunuzda vereceğiniz cevapların kitabı okumadan önceki halinize göre ne kadar ve sığ ve yetersiz olduğunu fark edeceksiniz.
*Kitap Kızılbaş-Aleviliğin oluşumu etkileyen toplumsal siyasal ve kültürel değerleri 1301-1500 yıllarını esas alarak değerlendiriyor.
*Kitap bir yönüyle de Osmanlı imparatorluğu anlayabilme rehberi. Kızılbaş-Aleviliğe niçin ve neden karşı olduğunu, niçin bastırmak istediğini ve nasıl ehlîleştirdiğine dair doyurucu cevaplar bulabileceksiniz.
*11.yüzyılda tekamül eden ve 4 mezhep olarak sınırları çizilen “doğru” Müslümanlık , özünde kitabi kültüre dayalı bir kent ürünüydü. Dolayısı ile konar-göçer Türk kavimleri için fethettikleri Müslüman kentlerine yerleşmek ve ”Müslümanlaşmak” büyük oranda kendi kültürlerini ve yaşam biçimlerini terk etmek yeni bir tür yüksek İslam içinde asimle olmak anlamına geliyordu. Ancak ,Türklerin kitleler halinde Müslüman olmaya başladığı 10. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar göçebe aşiret yaşam tarzını bırakıp kentli olanların oranı derece düşüktü. Dolayısıyla İslam’ın kılıcı olmuş bu etnik grup aslında kitabı anlamda tam” Müslümanlaşamamıştı”. (Kitaptan bir alıntı)
Karardi Karadeniz, sardi dört yanimizi
Bu kaybana sevdaluk alacak canimizi.
Kitap 2012 yılında çıktı ama güncelliğini hala koruyor.
Uğur Biryol tarafından derlenen bu kitapta Vahit Tursun, Kamil Aksoylu, Uğur Biryol, Hüseyin Çoban, Latife Akyüz, Mahir Akyüz, Nilüfer Taşkın, Ahmet Özer, İbrahim Dizman, Hakan Kulaçoğlu, Cemil aksu, Mahmut Hamsici, Ömer Asan ; Mehmet Akif Ertaş, Ayşenur Kolivar, Kıvanç Koçak, Birkan Yüksel , Murat Karasalihoğlu, Mehmet Bozok yazıları ile yer alıyorlar.
Bu yazılar umumiyetle Doğu Karadeniz’in makus yakın tarihine bakıyor. Bununla birlikte kültürel canlanmaya da bakıyor.
Bu kültürel canlanmaya bakarken de Akçakoca’da niye böyle bir canlanma yok diye hayıflanmaktan geri kalınamıyor.
Doğu Karadeniz’in bizden fazla çay tarımı sorunları var , Trabzonspor’un yıllardır şampiyon olamaması var, hidro-elektrik santrallarının açtığı tahribat var, Akçakoca’da ise farklı sorunlar var ama bunların adını koymaktan bile bir acizlik var.
Kitapta yer alan bir Akçakoca’yı da çok ilgilendiren bir yaşanmışlığı gerçek olan diyalog ile tanıtımı sonlandırayım.
“-Karadenizliymişsiniz.
-Evet evet Laz’ız biz.
-Laz mısınız ay estağfurullah!
-Neden öyle söylüyorsunuz! Biz Laz olmaktan gurur duyuyoruz. Bizim ayrı bir dilimiz var. Ama biz böyle bölücü değiliz biz Kürtler gibi, kimseyi de öldürmüyoruz.
-Bizde Kürd’üz.
-…”
Mete Tunçay’ın bu kitabını okumamak Türkiye Cumhuriyeti tarihine eksik bakıyor olma sebebidir bana göre.
Mete Tunçay’ın üniversiteden uzaklaştırıldığı 1981 yılında basılan ve birçok tarihçinin önünü açan bu eser benzeri nitelikte başka eserler verilmiş olmasına rağmen, bir başvuru kaynağı olarak değeri her geçen gün daha da artmaktadır.
Mete Tunçay’ın kitabında hadiseleri ve belgeleri yorumlamasını paylaşmayabilirsiniz ama anakronik(çarpıtılmış) hiçbir bilgiye rastlayamazsınız.
Kitabı tanıtmaya karar verdiğimde kitabı kitaplığım da bulamadım, sonrasında İbrahim Bilgin’e verdiğimi hatırladım. Yüksek okulda benzeri konularda derse giren İbrahim Bilgin kitabın gösterdiği kaynakların da takibine düşmüş olmalıdır ki, kitap üzerindeki çalışmaları bir yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen hala devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyetin kuruluşunun ilk 8 yılı hakkında bilgilenmek isteyen farklı siyasi görüşlerden herkese hararetle tavsiye ederim.
“Afrikalı Leo,”Semerkant” , “Doğu’nun Limanları” ve gibi romanları ile bildiğimiz Lübnan asıllı ünlü romancı Amin Maalouf’un 1983 yılında yazdığı ilk kitap ise bir tarih anlatısı, ARAPLARIN GÖZÜNDEN HAÇLI SEFERLERİ.
Kitabı okurken aklınızdan hiç çıkmayacak fikir aradan geçen 900 küsur yıla rağmen Ortadoğu’da hiçbir şey değişmemiş fikridir.
Kan ve ihanet hiç ayrılmamış bu topraklardan. Bu topraklardan kasıt Urfa ve Antakya’yı kapsayacak şekilde Suriye, Irak ve Mısır’dır.
Okullarımızda öğretilen resmi anlatı eninde sonunda Haçlı seferlerine karşı çıkan Türk kahramanlığına dönüştürüldüğü için Selahattin Eyyubi’yi yeteri kadar öğrenemediğimizi de fark edeceksiniz, kitabı okurken. Bambaşka bir Selahattin Eyyubi ile karşılacaksınız bu kitapta.
Amin Maalouf kitabın son sözünde bir yerde şöyle demiş:
“Barbar olarak tanıdığı, yendiği, ama sonra tüm dünyaya hükümran olmayı başaran Frenkler(Haçlılar)karşısında hem büyülenen hem dehşete kapılan Arap alemi, Haçlı Seferlerini artık geride kalmış uzak geçmişe ait bir sayfa olarak göremiyor.
Arapların ve genelde Müslümanların Batı’ya karşı tavrının yedi yüzyıl öncesi bitmiş olması gereken hadiselerden bugün bile ne kadar etkilendiğini gördükçe, insan hayretler içerisinde kalıyor.”