Yerel seçim öncesi adaylar belli olmadan, siyasi partileri değerlendirelim diye düşündüm.
Bu fikrimi paylaştığım bir dostum, önce kendi partimden başlamanın uygun olacağını söyledi.
Bu yazılarımdan, üyesi olduğum kendi partim de dahil olmak üzere, partilerin yerel yöneticileri rahatsız olabilirler.
Umarım yazılanlardan rahatsız olmak yerine, bunları birer eleştiri olarak kabul edip, seçime hazırlanırken dikkate alırlar.
Kamuoyunda konuşulan değerlendirmeler ışığında etrafımda bulunan, ulaşabildiğim, konuşabildiğim seçmenlerin bakış açıları ile, tecrübelerimle oluşan algılarımı yorumlamaya çalışarak, olabildiğince bağımsız ve tarafsız olmaya gayret göstereceğim.
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ
Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında 17 Ağustos 2001 tarihinde kuruldu.
O dönem, ülkenin zor günlerden geçtiği, umutların tükendiği, devletin çöktüğü, milletin çaresiz kaldığı bir dönemdi.
1991’den 2002’ye kadar üç genel seçim yapılmış, bu seçimlerde millet, hemen hemen her görüş ve iddia sahibi partiye hatırı sayılır oranda oy vermiş, hükümet kurup, ülkeyi yönetmelerini beklemişti.
Buna rağmen, on yıllık süre içinde kurulan on hükümet ve beş farklı başbakan, ülkeyi sürüklendiği açmazdan kurtaramamıştı.
Böyle bir ortamda kurulan AK Parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi yedi bölgesini, yedi ışık süzmesi ile ifade ederek, en yüksek wattla, şeffaf bir şekilde aydınlatma hedefini, yani topyekûn KALKINMA’yı, ambleminde kullandığı ampül ile iddia etmişti.
Adındaki, kalkınmanın başına, her toplumun olmazsa olmazı, ADALET’i de koyarak iddialı bir başlangıç yapmış, milletin güvenini de kazanarak ilk seçimde tek başına iktidara gelmişti.
2002 yılından bu güne girdiği tüm seçimleri kazanan AK Parti, 24 Haziran’da türbülansa girdi.
Lideri ile parti arasındaki fark Türkiye genelinde %10 iken Düzce’de %17, Akçakoca’da %13,4 oldu.
Liderinin %52,6 oy aldığı 24 Haziran seçimlerinde, bir önceki genel seçimlerden %6,9 daha düşük oy alan bir parti, kaybettiği oyların nedenini ve akibetini araştırmazsa, ya da üretilen mazeretlere itibar ederse, kaybettiği seçmenlerin sayısını artırması kaçınılmaz görünüyor.
Çünkü tarih bunun örnekleri ile doludur.
AK Parti girdiği yerel seçimlerde 2004 yılında %41,67, 2009 yılında %38,80, 2014 yılında % 45,60 oranında oy almıştır.
Bir başka deyişle en yüksek oy oranıyla en düşüğü arasında %6,8 fark vardır.
Genel seçimlerdeki farkı eklediğimizde
%13,7 oy farkı eder ki, bu da yerelde iktidarı değiştirebilecek önemli bir farktır.
Bu genel değerlendirmeden sonra, biraz da yerel duruma, Düzce’ye, Akçakoca’ya bakalım.
Bir sohbette “Mevcut teşkilat üyeleri değiştirilmeli” dedi bir dost.
“Değiştirilse, küskünlük olmaz mı?” dedi diğeri.
Bir değeri de “Siyasette kişilerin getirdiği oy, bir de götürdüğü oy vardır” dedi.
Bir başkası “Mevcut teşkilatlar getirir mi götürür mü? diye sorunca, hiç birimiz “Getirir!” diyemedik.
Çünkü sonuçlar ortada.
Bir bir oy toplayan teşkilatlar, yüz yüz kaybeden teşkilatlara dönüşmüş.
Nerde kaldı ulvi ideallarimiz, hani nerde Peygamber ahlakı?
Dava kelimesinin ulviyetini, menfaatçilik acziyeti ile karıştıranlar, yaptıklarının davaya hizmet olduğuna kendileri karar verenler ile nereye gidilir?
Bayrak yarışını, yüzme yarışıyla karıştırıp, arkasına bakmadan gidenlere kim güvenir?
Sorun çözemeyen, proje üretemeyen, talepleri çözüm noktasına ulaştırıp, takip edip, sonuçlandırma becerisinden yoksun, toplanıp toplanıp birbirini methetmekle meşhur olunamayacağını göremeyen teşkilat mensuplarına Allah kolaylık versin!
Unutmasınlar ki, bu millet onları da hak ettikleri yere koyar.