2008 yılıydı… 18 yaşıma yeni girmiştim. Akçakoca’mızın sevilen abilerinden, görüşlerine inandığım kişilerden işittiklerimi hatırlıyorumda, en çok 10 sene sonra, Akçakoca’nın, tatilcilerin vazgeçilmez uğrak yeri, turizmiyle anılacak güzel bir sahil şehri olacağını söylüyorlardı.
Yıllar sonra, Akçakoca’da Yaz festivallerinin olduğu günlerde, bir balık restaurantında, bunları söyleyen büyüklerimizden birine denk geldim. Arkadaşıyla oturuyordu, masalarına davet ettiler.
Hal hatır sorduktan sonra, geçmişte söylediklerini hatırlattım kendisine. Hatırladığını söyledi, anlatmaya başladı.
‘Etrafımıza bakar mısın’ dedi önce. ‘Gördüğün şeyler sana yeterince fikir vermiyor mu?’ dedi.
Söylenmesi gereken her şeyi birkaç kelimeye sığdırmış ve susmuştu.
Oturduğumuz yer ilçemizin nezih mekânlarından biriydi ama bir şeyler eksikti sanki.
Masalarda sohbet eden hemşehrilerimiz veya turist olarak ağırladığımız insanlar iki elin parmak sayısı kadardı en fazla. Üstüne üstlük o günler şenlik günleriydi. Yaklaşık 20 gün sürecek olan konser günleriydi.
Peki sorun neydi?.. Akçakoca için can suyu niteliğinde sayılacak bir dönemde, üstelik geçmiş yıllarda masaları müşteriyle dolu olan restaurantın masaları neden boştu?
Yaklaşık 10 kişiyi işletmesinde çalıştıran abimizin mekanından ekmek yiyen personel kışın ne yapacaktı.
Ya daha sonra… Sonraki sezon, sonraki seneler ne olacaktı.
Bu durum değişecek miydi? Her geçen sene bir öncekini mumla aratacak, Yazın kazanılan bir miktar parayla kış kirasının ödenmesi devam mı edecek, yoksa kapanan işyerlerine bu sene yenileri mi eklenecekti.
Dönelim yazının başındaki abimize. O da bilemezdi tabi bugün böyle olacağını ama 2019 yazının bu denli soluk, durgun ve kazançsız geçeceği de kimsenin aklına gelmezdi.
Sel afetinden yara almış bir Akçakoca’da sert geçecek bir kış öncesinde hayıflanıp durduğumuz bu soluk günlerde, ilçenin belirsiz geleceği için lakırdı etmekten çok daha fazlasına ihtiyacımız var demek ki.
Bir yerden başlamak, bir yerde elleri birleştirmek ve tek yürek olmak için daha ne kadar bekleyecek bu memleket.
Her kafadan ayrı bir ses çıkan şehir olmaktan ne ara kurtulup geleceğe umutla haykıran bir koro haline nasıl geleceğiz.
Her meselemizi açıkça konuşup dillendirmek ve çözüm yollarını aramak için ne zaman düğmeye basacağız.
Neden şikayet ediyorsak, onu masaya yatırmakla niçin başlamıyoruz işe.
Fındık mı, sanayi mi, turizm mi, ne? Nedir dertlendiğimiz ve üzerine gitmeyi istediğimiz şey, neden bunun için toplanmıyoruz.
Dostun dosta yarasını göstermesi gibi neden fikrimizi birbirimize açmıyoruz.
Sağda solda konuşan, laftan öte bir ağırlığı olmayan insanlar olarak anılmak zorumuza gitmeli. Çalıştay yapan, eğitim toplantıları gerçekleştiren bir topluluk olmayı başarabilmeliyiz.
Tam da bizi yere düşüren konulardan başlamalıyız ki, düştüğümüz yerden doğrulma hüneri gösterebilelim.
Hem de hiç zaman kaybetmeksizin.
– Şahin Karadağ
.